KAVRUN AJANS
REİSİN KÖŞESİ
KAVRUN RESiM -YENİ
ÇAKUT-20-YAŞINDA
AŞAĞI KAVRUN RESİM
HENUKiDEN ŞiiRLER
KAVRUN VİDEOLARI
AYDER RESİM YENİ
AYKIRININ OBJEKTİFİ
KAÇKAR RESiM-YENİ
ÇAKUT RESiMLERi
AMLAKİT RESİM-YENİ
ÇAMLIHEMŞİN-RESİM
=> ÇAMLIHEMŞİN -1-
=> ÇAMLIHEMŞİN -2-
=> ÇAMLIHEMŞİN -3-
=> ÇAMLIHEMŞİN -4
=> ÇAMLIHEMŞİN -5-
=> ÇAMLIHEMŞİN-6
=> ÇAMLIHEMŞİN -7-
=> ÇAMLIHEMŞİN-8-
=> ÇAMLIHEMŞİN-9-
=> ÇAMLIHEMŞİN RESİM-10-YENİ
SÜLEYMAN ALBAY
MEKONUN RESİMLERİ
HASAN ÖNDER-RESİM
HEMŞİN YAYLALARI
08-03-2008-AMLAKİT
YÖREMDEN FIKRA
ZiYARETÇi DEFTERi
İBİLİDEN ÇAKUT
ŞAİR YAŞAR ÇELİK
SİZDEN-BİZDEN
MAZİDEKİ RESİM-YENİ
MİSAFİR FOTOLAR
YÖREMDEN MANZARA
TULUM ÜSTADLARI
UNDEN BUNDEN
ESKİ DÜĞÜNLERİMİZ
GİDİ ESKİ GÜNLER
GÜZEL GECELERİMİZ
MİSAFİR VİDEO -
AMLAKİT VİDEOLARI
YÖREMİZDEN MÜZİK
ÇAMLIHEMŞİN VİDEO
ÇAMLIHEMŞİN SLAYT
HALA-ÇUKLANUT
KAÇKAR VİDEOLARI
ELEVİT VİDEOLARI
POKUT VİDEOLARI
PALOVİT VİDEOLARI
SAMİSTAL VİDEOLARI
HAZİNDAĞ VİDEOLARI
AYDER VİDEOLARI
AYDER SLAYTLARI
KAVRUN SLAYTLARI
AMLAKİT SLAYTLARI
ÇAKUT VİDEOLARDA
YAŞAR ÇELİK VİDEO
REİSİN VİDEOLARI
SALİH GÜLAS VİDEO
YÖREMİZDEN SLAYT
ELEVİT VARTOVOR
AMLAKİT VARTOVORU
KAVRUN VARTOVOR
PEHLÜL MEHMET
FOTO EYÜPHAN
YALÇIN ŞAHİN VİDEO
KARMATE
GÖKHAN BİRBEN
BEHÇET GÜLAS
FATİH REYHAN
SELİM GÜLAY
HÜSEYİN ALTAY
UĞUR YAZICI
BÜLENT BEKAR
DİNDAR GÜNER
MAHMUT TURAN
GARİPİN TORNU TAHİR
BAY ALİ YILMAZ
ÖZBAY DEMİRCİLER
HÜSEYİN REYHAN
REMZİ BEKAR
ERCAN BEKAR
İŞTE ÖYLE BİŞE
ÇOK İLGİNÇ
BEL ALTI FIKRA
KAVRUN AJANS GÜNCEL
 

ÇAMLIHEMŞİN-RESİM



 
Çamlıhemşin Doğu Karadeniz Bölgesinde Rize İlinin İlçe merkezlerinden biri olup, kıyıdan içerde fırtına deresi vadisi 41.8 kuzey enlemi ile 41.01 doğu boylamının kesinleştiği noktada, vadi tabanında denizden yüksekliği 300 metre dolayında bulunmaktadır. Bazı mahallelerde ise bu yükseklik 700 metreyi aşmaktadır. İlçemiz 885 Kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Bu alanın %80'i ormanla kaplı, dağınık ve tepelik alanlardan ibaret olup, düz alanlar hemen hemen yok gibidir. Çamlıhemşin İlçesi Rize İlinin denize sınırı olmayan ilçelerinden biridir.
Denizden güneye doğru 22 Km. lik karayolu uzunluğunda ve içeridedir. İlçenin güneyi, doğu-batı doğrultusunda kavis çizen ve denize paralel olan, yükseklikleri 2000-4000 metreyi bulan "KAÇKAR DAĞLARI" ile çevrilidir. Bu dağ silsileleri içinde 3932 metre yüksekliğe sahip "KAÇKAR DAĞI" yine yüksekliği 3344 metreye ulaşan "CİMİL DAĞI" ve yükseltileri 2000 metreyi geçen bir çok dağ ve tepeleri mevcuttur. Kaçkar Dağları üzerinde jeomorfolojik olaylar sonucu oluşmuş bir çok irili ufaklı krater gölleri mevcuttur. (Büyük Deniz Gölü, Meterez Gölü, Yıldız Gölü, Dönen Gölü, Serincef Gölü ve Kara Göl bunlardan bazılarıdır.)
Arazinin meyilli olması nedeni ile ilçemizdeki akarsular 70 Km.lik bir uzaklıktan 3000 m. Rakımdan 0(Sıfır) rakıma düşmektedir. İlçe merkezinden geçen Fırtına Deresinden dolayı da Fırtına Vadisi olarak anılır. Fırtına Deresi, Kaçkar ve Verçenik Vadilerinden gelen Elevit Deresi ve Palovit Deresinin birleşimi olan büyük dere ile Hala Deresinin (Ayder Deresi) birleşmesinden oluşur. Fırtına Deresi Pazar, Ardeşen sınırından Karadeniz'e dökülür.

   
Pazar, Ardeşen, Çayeli, Hemşin, İspir, İkizdere ve Yusufeli ilçeleri ile sınırları olan Çamlıhemşin'in eski adı " VİCEALTI " dır. Cumhuriyetin ilanından önce 1922 yılında karakol merkezi oluşturuldu. 1953 'de ise Ardeşen ilçe olunca, Vicealtı "ÇAMLICA" adı ile bu ilçeye bağlandı. 1954'de bucak binası yapıldı. 1955'de belediye kuruldu. 27.06.1957'de yürürlüğe giren 7033 Sayılı Kanun ile Çamlıhemşin adını alarak İlçe haline getirildi. İlçenin kuruluşu 1960'larda tamamlandı.
İklimi her mevsim yağışlıdır. Sıcaklık kışın -7 dereceye kadar düşmekte, yazın ise 25 dereceye kadar yükselmektedir. Günlük en yüksek sıcaklık farkı 23,6 derece olmaktadır. Yıllık metrekareye düşen yağış miktarı 245 Cm3'ü bulmaktadır. Havadaki nem oranı ise %10 ile %97 arasında değişmektedir.
Kentin Tarihi

Dünyaca tanınan Ayder yaylasını ve Kaçkar Dağları Milli parkının önemli bir bölümünü de kapsayan Çamlıhemşin, 1 Nisan 1960 tarihinde Hemşin den ayrılarak ilçe olmuştur. Daha önce adı Çamlıca olan belde, 27 HAZİRAN 1957 tarihinde yürürlüğe giren 7033 sayılı kanınla “eski Trabzon ”da denilen Hemşin den ayrılmıştır.

Dolayısıyla Çamlıhemşin’in tarihini Hemşin den ayrı değerlendirmek pek mümkün görülmemektedir. Kafkaslardan, güç kaybeden Türk boyları Çoruh vadisi ile Hemşin ve bugünkü Çamlıhemşin bölgesine göç etmişlerdir. M.Ö. başlayan bu göç; M.S. 5. ve 6.yy da devam etmiş, Malazgirt savaşından sonrada 7000 ile 9000 dolayında yaylacı ve göçer Türk aile ( Kuman - Kıpçak ) bölgeye yerleştirilmiştir.

Yöre, 1071 de Malazgirt savaşından sonra Alpaslan tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. Daha sonra 1184’te doğu Karadeniz bölgesinde kurulan Trabzon – Pontus imparatorluğu sınırları içinde kalan Hemşin ’in halkı, arazinin dağlık ve ormanlık olmasının da etkisiyle işgalden etkilenmedi, Göçer-Türk kimlik ve gelenekleri ile yaşamlarını günümüze dek sürdürdüler.

Hemşinliler (dolayısıyla Çamlıhemşinlilerde) gurbet dışında zor yaşam koşullarına rağmen yurt edindikleri bu topraklardan kopmadılar, gurbet de olsalar dahi yurtlarından ilgilerini kesmediler.

Bazı tarihi kaynaklarda yöre halkından, 1461 öncesi Müslümanları anlamında, Müslüman – i Kadim diye bahsedilir.

İlçemiz Çamlıhemşin adını kuruluşundan sonra almıştır. Yukarı Vice (yukarı çamlıca) ve Aşağı Vice (Aşağı Çamlıca) mahalleleri ile bazı köylerin birleşme noktası olan bu yerleşim yeri, “VİCE ALTI” olarak bilinmekteydi.

Eski çağlara ait Erzurum – Trabzon ipek yolunun yağmalamaya açık olması ve pek çok kez yağmalanması nedeniyle zor kış şartları dışında, Erzurum – Hevek yaylası – Hisarcık – Çamlıhemşin –Pazar ilçesinin Ardeşen tarafındaki çıkış noktasında bulunan doğal bir limandan ticaret yapıldığından söz edilir. Cumhuriyet dönemine kadar bu bölgeye “ Eski Trabzon” denmesi bu iddiaya temel oluşturmaktadır.

Ayrıca antik çağlardan bu yana Kaçkarlar ile sahil arasındaki bağlantının Hala deresi ve Büyük dere aracılığıyla bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerden geçtiği rahatlıkla iddia edilebilir.

Ksenophon, (Antik tarihçi) “ Onbinlerin dönüşü – Anabasis” adlı eserinde olayın kahramanlarının İran dönüşü “ Karadeniz ‘e iniş için bölgeyi kullandıklarını yazmaktadır.

Kanuninin Trabzon’u fethinden sonra, doğu sahillerini gezmeye çıkan Yavuz Sultan Selim, fırtına deresinde sürüklenen işlenmiş ağaç kütüklerini görünce “ardı şen “ olmalı der. Bölgeye gönderdiği küçük öncü keşif kuvveti de Yavuz Sultan Selim'i doğrularcasına “hem de şen” demişledir. Çamlıhemşin in adının bu şekilde konduğu rivayetlerden biridir.

Çamlıhemşin, Cumhuriyet öncesi çarlık Rusya’sının işgal girişimine maruz kalmışsa da sahilden uzaklığı ve savunma olanağı sağlayan yüksek dağlar nedeniyle işgalciler barınamamış ve yöreyi terk etmişlerdir.
 
Çamlıhemşinlilerde kadim Türklüğe özgü halen gözlenebilen tipik ve belli başlı özellikler şunlardır: Yaylacılık, sağlam aile geleneği, tandır, tulum ve kaval, nevruz kutlama, horon, türkü ve ağıt söyleme, kadınlarda şal ve kuşak bağlama, erkeklerde körüklü şalvar-zıpka, hoşmer adlı yayla göçer yemeği ile aşure ve türevleri (termon, ekşaşi…)


Coğrafi Yapısı ve Konumu

İlçemiz Çamlıhemşin Rize ilinin 11ilçe merkezinden biridir. Sınırlarında Pazar, Ardeşen, Çayeli, Hemşin, Yusufeli, ispir ve İkizdere olan ilçemizin denizden yüksekliği 300 ile 700metre dolayındadır. 885 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Çamlıhemşin 41.8 kuzey enlemi ile 41.01 doğu boylamının kesiştiği noktadadır. Çok az düzlük alana sahip olan ilçemizin %80’i ormanlarla kaplı ve engebelidir.

Eğimli arazi yapısı nedeniyle akarsularımız 3200 rakımdan ve yaklaşık 70 km lik mesafe kat ederek denize dökülmektedir. Vadiye de adını veren Fırtına deresi, Kaçkar ve Verçenik vadilerinden gelen Elevit ve palovit derelerinin birleşimi olan Ayder deresi ile Büyükdere’nin birleşiminden oluşur. Fırtına deresi Pazar-Ardeşen sınırından Karadeniz’e dökülür.

Rize ilinin denize kıyısı olmayan 4 ilçesinden biri olan Çamlıhemşin sahilden 22km içerdedir. İlçemiz 2000 ile 3932 metreyi bulan Kaçkar dağları ile çevrilidir. İlçemiz ve yakın çevresinde ki dağlarda irili ufaklı çok sayıda buzul gölü ve krater gölü mevcuttur. Bu göllerden bazıları şunlardır: Derebaşı gölü, Mezovit gölü, Büyük deniz gölü, karedeniz gölü,  Karagöl, Meterez gölü…

İklimin her mevsim yağışlı olduğu Çamlıhemşin de sıcaklık kışın ortalama -8 dereceye kadar düşmekte, yazın ise ortalama 25 dereceye kadar yükselmektedir. Yılık metrekareye düşen yağış miktarı 250santimetreküpü bulmaktadır. Nem oranının %10 ile %97 arasında değiştiği Çamlıhemşin de günlük en yüksek sıcaklık farkı yaklaşık 24derece olmaktadır.
Çamlıhemşin 'in Yaylaları

* Liste Alfabetik Hazırlanmıştır.

YAYLA KÜLTÜRÜ:

Köylerde, arazinin konumunun hayvanlar için yeterli beslenmeye elverişli olmamasından dolayı, hayvanların daha iyi beslenmesi ve onlardan yeterince hayvansal ürünler (süt, yoğurt, kaymak, yağ, peynir, süzme, minci, keş, lor) elde edilmesi amacıyla yaylaya çıkılır. Ama, yörede çay tarımının yaygınlaşması sonucu köylerdeki araziler çay bahçelerine dönüştürülmüş, hayvancılık azalmıştır. Bu yüzden yaylacılık eski önemini yitirmeye başlamış ve gittikçe tatil amaçlı olmaya başlamıştır.

Yaylaya çıkış vakti, köylere göre değişse de, genelde Mayıs sonu, haziran başı olur ki buna “yaz göçü”denir. Yaylada kalış süresi yaklaşık üç aydır yani tüm yaz boyu. Herkes yaylaya çıkmadan önce, öncü bir grup (çok az kişiden oluşur) gidip, yayla yolunun açılıp açılmadığını, karın eriyip erimediğini kontrol eder. İnsanlar bu grubun getirdiği habere göre yaylaya çıkış vaktini ayarlarlar. Eskiden yaylalarda korucular olurdu. Bunlar herkesten önce yaylaya çıkar ve orada kalır; yaylacıların orada kalan süt teknesi gibi eşyalarını, odunlarını  ve evlerini korur, karşılığında para alırlardı.

Yaylaya çıkış toplu halde olur. Eskiden yürüyerek gidilirdi. Şimdi yaylaların hemen hepsine yol gidiyor, araba yolu bitince birkaç saat yürüyerek diğer yaylalara varılabiliyor. Her köyün yaylaya çıkış için kullandığı ayrı bir yolu vardır.

Kalabalık bir halde yaylaya çıkmaya “köç (göç) etmek”denir. Yaylada kalmayacak olup, sadece eşyaların ve hayvanların yaylaya getirilmesine yardım edenlere “köççüler” denir. Köçe gidenler 5-10 gün yaylada kalırlar. Bu sırada eğlenceler düzenlenir, horonlar oynanır. Bir yıl boyunca kar, fırtına altında, üstelik insansız kalmış evlerin gerekli temizliği, tamiratı bitince köççüler köye geri döner.

Yaylada evler ahşap veya taştan yapılır. Ahşap evler ormana yakın yaylalarda görülür. Evin alt katı ahır olur. Yazın bile yükseklik sebebiyle soğuk olan yaylalarda evin altındaki ahır, ısınmayı büyük ölçüde kolaylaştırır. Evin üst katı tek ya da iki bölmeli olur. İki bölmelilerde, bir bölüm mutfak ve kiler, diğer bölüm oturma ve yatma yeridir. Tek bölmelilerde hepsi bir aradadır. Taş evler ormandan uzak olan yaylalarda görülür. Belli bir yükseklikten sonra ağaç yetişmediğinden, bu tür evlere genelde yüksek yaylalarda rastlanır. Bazı yaylalarda ise her iki tür yayla evine rastlamak mümkündür. Bunun sebebi, yayla yüksek olsa da yakınlarında orman bulunmasıdır. Yayla evleri genelde birbirine yakın  ve dardır. Ama bu yayla evlerinin kalabalık olmasını engellemiyor.

Evlerle ilgili gerekli işler bitip de köççüler köye dönünce, yaylada sadece “yaylacılar” kalır. Bunlar tüm yaz boyunca yaylada kalıp, çalışacak olanlardır. Köyde kalanlar hayli hızlı bir tempoyla çalışıp, kışlık otu hazırlar, bir an önce işlerini bitirmek isterler. Çünkü vartevora yaylaya gideceklerdir. Kimin köççü, kimin yaylacı olacağına aile reisi karar verir. Bir sene vartevora giden sonra ki sene köçe gider.

Vartevor, Muzaffer Arıcı’ya göre, Farsça, Oğuzca ve Kürtçe kullanılır ve “Gül bayramı” anlamına gelir. Levon Haçikyan’a göre ise, “vart” Ermenice’de gül demektir ve vartevor (ya da vartavar) Ermenilerin binlerce yıldır kutladıkları ve efsaneye göre tufanla ilgili bir bayramdır. Eskiden beri bu gün, tüm ibadethaneler renk renk çiçekler, güllerle bezenip, donatıldığından vartavar denir. Azat Kaya’ya göre ise vartevor, yaylacıların bir sonraki yıl yaylaya geldiklerinde hayvanlarına yedirmek üzere ot biçtikleri ve bitişinde eğlenceler düzenledikleri dönemdir. Kökeni  ya da kelime anlamı ne olursa olsun bir toplumsal olgu olarak yaylacılık ve vartevor şenlikleri halen vardır ve devam etmektedir. Köyde kalan vartevorcular için, bu eğlenceler “rahat ve istirahat” demektir. Yaylacılarda onları dört gözle bekler, kaymağı saklar, yağı vartevora gelenler yapsın derler. Onlarda yaylacılara hizmet ederler, çünkü yaylacılar yaylada çalışıp yorulmuşlardır. Vartevorcular, Çürük Ayının (Temmuz) 15’inde yaylaya giderler ve ortalama 10-15 gün kalırlar. Bu sırada yaylada eğlenceler düzenlenir. Vanag’da (meydan) ateş yakılır, tulum eşliğinde sabahlara dek horon oynanıp, silah atılır.

Bu yayla dedikleri
Sevdaluk için hastur
Ne zaman duğunumuz
Benum sabrım çok azdır.

Vartevorcular köye döndükten 10 gün kadar sonra, köççüler yaylacıların dönüşüne yardım için, yaylaya çıkarlar. Bir sonra ki yıla hazırlık olsun diye ot toplanıp depolanır, odun kesilip saklanır, süt tekneleri ve köye götürülmeyecek diğer eşyalar yerleştirilir. Bütün yıl boyunca orada kalan ve fare(moku)lerin zarar verebileceği şeyler, evin duvarları arasında gerili iplere asılarak korunur. Zaten, yaylada kalınan süre boyunca tüm giysiler ve yiyecek maddeler de bu iplere asılıyor.

Yayladan iniş yolculuğuna “güz göçü” denir. Her ne kadar eğlenceler düzenlenip, türküler söylense de güz göçü hüzünlüdür.

Yaylaların başına
Kar yağar ince ince
Nedense çok ağlaruz
Yayladan ayrılunce

Yayladan ki yürudum
Hava dumanlı idi
Bakamadum geriye
Gözlerum yaşli idi.
Çamlıhemşin 'in Yaylaları

* Liste Alfabetik Hazırlanmıştır.

YAYLA KÜLTÜRÜ:

Köylerde, arazinin konumunun hayvanlar için yeterli beslenmeye elverişli olmamasından dolayı, hayvanların daha iyi beslenmesi ve onlardan yeterince hayvansal ürünler (süt, yoğurt, kaymak, yağ, peynir, süzme, minci, keş, lor) elde edilmesi amacıyla yaylaya çıkılır. Ama, yörede çay tarımının yaygınlaşması sonucu köylerdeki araziler çay bahçelerine dönüştürülmüş, hayvancılık azalmıştır. Bu yüzden yaylacılık eski önemini yitirmeye başlamış ve gittikçe tatil amaçlı olmaya başlamıştır.

Yaylaya çıkış vakti, köylere göre değişse de, genelde Mayıs sonu, haziran başı olur ki buna “yaz göçü”denir. Yaylada kalış süresi yaklaşık üç aydır yani tüm yaz boyu. Herkes yaylaya çıkmadan önce, öncü bir grup (çok az kişiden oluşur) gidip, yayla yolunun açılıp açılmadığını, karın eriyip erimediğini kontrol eder. İnsanlar bu grubun getirdiği habere göre yaylaya çıkış vaktini ayarlarlar. Eskiden yaylalarda korucular olurdu. Bunlar herkesten önce yaylaya çıkar ve orada kalır; yaylacıların orada kalan süt teknesi gibi eşyalarını, odunlarını  ve evlerini korur, karşılığında para alırlardı.

Yaylaya çıkış toplu halde olur. Eskiden yürüyerek gidilirdi. Şimdi yaylaların hemen hepsine yol gidiyor, araba yolu bitince birkaç saat yürüyerek diğer yaylalara varılabiliyor. Her köyün yaylaya çıkış için kullandığı ayrı bir yolu vardır.

Kalabalık bir halde yaylaya çıkmaya “köç (göç) etmek”denir. Yaylada kalmayacak olup, sadece eşyaların ve hayvanların yaylaya getirilmesine yardım edenlere “köççüler” denir. Köçe gidenler 5-10 gün yaylada kalırlar. Bu sırada eğlenceler düzenlenir, horonlar oynanır. Bir yıl boyunca kar, fırtına altında, üstelik insansız kalmış evlerin gerekli temizliği, tamiratı bitince köççüler köye geri döner.

Yaylada evler ahşap veya taştan yapılır. Ahşap evler ormana yakın yaylalarda görülür. Evin alt katı ahır olur. Yazın bile yükseklik sebebiyle soğuk olan yaylalarda evin altındaki ahır, ısınmayı büyük ölçüde kolaylaştırır. Evin üst katı tek ya da iki bölmeli olur. İki bölmelilerde, bir bölüm mutfak ve kiler, diğer bölüm oturma ve yatma yeridir. Tek bölmelilerde hepsi bir aradadır. Taş evler ormandan uzak olan yaylalarda görülür. Belli bir yükseklikten sonra ağaç yetişmediğinden, bu tür evlere genelde yüksek yaylalarda rastlanır. Bazı yaylalarda ise her iki tür yayla evine rastlamak mümkündür. Bunun sebebi, yayla yüksek olsa da yakınlarında orman bulunmasıdır. Yayla evleri genelde birbirine yakın  ve dardır. Ama bu yayla evlerinin kalabalık olmasını engellemiyor.

Evlerle ilgili gerekli işler bitip de köççüler köye dönünce, yaylada sadece “yaylacılar” kalır. Bunlar tüm yaz boyunca yaylada kalıp, çalışacak olanlardır. Köyde kalanlar hayli hızlı bir tempoyla çalışıp, kışlık otu hazırlar, bir an önce işlerini bitirmek isterler. Çünkü vartevora yaylaya gideceklerdir. Kimin köççü, kimin yaylacı olacağına aile reisi karar verir. Bir sene vartevora giden sonra ki sene köçe gider.

Vartevor, Muzaffer Arıcı’ya göre, Farsça, Oğuzca ve Kürtçe kullanılır ve “Gül bayramı” anlamına gelir. Levon Haçikyan’a göre ise, “vart” Ermenice’de gül demektir ve vartevor (ya da vartavar) Ermenilerin binlerce yıldır kutladıkları ve efsaneye göre tufanla ilgili bir bayramdır. Eskiden beri bu gün, tüm ibadethaneler renk renk çiçekler, güllerle bezenip, donatıldığından vartavar denir. Azat Kaya’ya göre ise vartevor, yaylacıların bir sonraki yıl yaylaya geldiklerinde hayvanlarına yedirmek üzere ot biçtikleri ve bitişinde eğlenceler düzenledikleri dönemdir. Kökeni  ya da kelime anlamı ne olursa olsun bir toplumsal olgu olarak yaylacılık ve vartevor şenlikleri halen vardır ve devam etmektedir. Köyde kalan vartevorcular için, bu eğlenceler “rahat ve istirahat” demektir. Yaylacılarda onları dört gözle bekler, kaymağı saklar, yağı vartevora gelenler yapsın derler. Onlarda yaylacılara hizmet ederler, çünkü yaylacılar yaylada çalışıp yorulmuşlardır. Vartevorcular, Çürük Ayının (Temmuz) 15’inde yaylaya giderler ve ortalama 10-15 gün kalırlar. Bu sırada yaylada eğlenceler düzenlenir. Vanag’da (meydan) ateş yakılır, tulum eşliğinde sabahlara dek horon oynanıp, silah atılır.

Bu yayla dedikleri
Sevdaluk için hastur
Ne zaman duğunumuz
Benum sabrım çok azdır.

Vartevorcular köye döndükten 10 gün kadar sonra, köççüler yaylacıların dönüşüne yardım için, yaylaya çıkarlar. Bir sonra ki yıla hazırlık olsun diye ot toplanıp depolanır, odun kesilip saklanır, süt tekneleri ve köye götürülmeyecek diğer eşyalar yerleştirilir. Bütün yıl boyunca orada kalan ve fare(moku)lerin zarar verebileceği şeyler, evin duvarları arasında gerili iplere asılarak korunur. Zaten, yaylada kalınan süre boyunca tüm giysiler ve yiyecek maddeler de bu iplere asılıyor.

Yayladan iniş yolculuğuna “güz göçü” denir. Her ne kadar eğlenceler düzenlenip, türküler söylense de güz göçü hüzünlüdür.

Yaylaların başına
Kar yağar ince ince
Nedense çok ağlaruz
Yayladan ayrılunce

Yayladan ki yürudum
Hava dumanlı idi
Bakamadum geriye
Gözlerum yaşli idi.
Köyleri

  • Aşağı Şimşirli
  • Behice Köyü
  • Boğaziçi Köyü
  • Çat Köyü
  • Çayırdüzü Köyü
  • Dikkaya Köyü
  • Güllü Köyü
  • Güroluk Köyü
  • Kale Köyü
  • Kadıköy Köyü
  • Kaplıca Köyü
  • Köprübaşı Köyü
  • Meydan Köyü
  • Muratköy Köyü
  • Ortaklar Köyü
  • Ortan Köyü
  • Ortayayla Köyü
  • Sıraköy Köyü
  • Şenköy Köyü
  • Şenyuva Köyü
  • Topluca Köyü
  • Ülkü Köyü
  • Yayla Köyü
  • Yazlık Köyü
  • Yolkıyı Köyü
  • Yukarı Şimşirli Köyü
  • Zilkale Köyü
  • Yerel Kültür
  • ÇAMLIHEMŞİN’DE FOLKLOR

    Çamlıhemşin’in halk oyunu horondur. Horon tulum eşliğinde daire şeklinde oyuncuların elele tutuşması suretiyle oynanır. Horonu yönetene horoncu denir. Tulumun nağmeleri horoncunun komutuyla figür değişikliği yapılarak horon saatlerce devam eder.

    İnsan doğduğu yere benzer sözünden de anlaşılacağı gibi engebeli coğrafi yapı üzerinde kurulan Çamlıhemşin’in insanlarının oynadığı horon da engebeli arazide, gür ormanlıklarda, dağ zirvelerinde mücadele etmekte olan insanların hareketliliğini görmek mümkündür. kalabalık topluluk tarafından oynanan horon bazen tulum olmadığı zaman çibuyla bazen de oyuncuların çifter çifter karşılıklı söyledikleri atma türkülerle oynanır.

     

    Horon halkasının ortasında köyün yaşlıları genelde kadınlar  bulunur. Buraya “maşallah dibi” denir. Eskiden burada oturan analar oğullarına kız beğenirlermiş. Zaten horonun temelinde tanışmak, anlaşmak yatar. Burada gençler karşılıklı türkü atarak sevdalarını gizlice anlatırlarmış.

    Eskiden horon yerine giderken herkes özel giysilerini çıkarırmış. Yaylanın zor koşullarında bile büyük bir titizlik gösterilirmiş. Kızlar yörenin geleneksel kıyafetlerini, erkekler ise beyaz gömlek ve takım elbise giyerlermiş. Şimdilerde bazı şeyler özünü korurken, kaybolan şeyler de vardır. Eskisi gibi geleneksel kıyafetler giyilmez oldu, ya da oldukça azaldı.

    Bölgede oynanan oyunlar tulumun çıkarttığı nameler doğrultusunda farklı figürlerde devam eder. Her oyunun kendine özgü melodisi ve figürü vardır. Oynanan oyunlar kimi görülen yere göre kimi de oynatanın ismine göre adlandırılır. Oynanan oyunlar 32 ayrı ahenk ve figürde olup başlıcaları, Rize, Hemşin, Yüksekhemşin, Papilat, Memetina, Bakos, Çarışka, Aleka, Sırtlı, Mahmutoğlu, Gant, Hevrek, Hamlakit, Yali, Çano, Katina, Ortaköy, Çinçiva, Kız Horonu, Seyitoğlu Rizesi, Samistal, Dikbıyık, Abdinin Rizesi, Yeni Çano, Çift Ayak, Çayeli Rizesi, Komur  gibi oyunlardır.  Oynanan oyunlar figür ve melodi olarak ilk dinleyenler ve seyredenler açısından birbirinin aynı gibi görünse de aradaki farklılık folklor uzmanlarınca bariz bir şekilde hissedilir. Horon genellikle bayramlarda, düğünlerde, yaylalarda, festivallerde oynandığı gibi gurbette Hemşin kültürünü yaşatmak amacıyla kurulan derneklerin düzenlemiş olduğu gece ve gezi gibi organizelerde de coşku içerisinde saatlerce oynanır. Eskiden kızlar ayrı erkekler ayrı oynarken günümüzde kız ve erkek oyunları karışık olarak oynanır. Tulumla horonun Hemşin’linin gönlünde ayrı bir yeri vardır.

    TULUM’UN YAPISI

    Oğlak derisi daha çok tercih edilir ve tüyleri temizlendikten sonra ayaklar son kısımlardan kesilir. Ters (çevrilip ters bağlandıktan sonra) kesit bağlantısı daha iyi görünür. Ön ayaklardan birine tahta boru- lülük arka ayaklardan birine de nav bağlanır. Böylece tulum dediğimiz alet meydana gelir.

    Lülük’ten üfleyip tulum şişirilir. Üflenen hava geri kaçmasın diye tulumcu lülüğün ağzını dili ile kapatır. Kendisi bu suretle nefes alabilir. (son zamanlarda lülük ağzına konan bilye sayesinde tulumcular türkü bile söyleyebiliyorlar.) sıkışan hava mecburen, nav içinde bulunan çimon/çibu denilen ses veren kamış borulara hücum eder ve ses çıkararak dışarı çıkar. Ekseriyetle çibular yan yüzeylerinden  5 delikli olup bu delikler Nav’ın üst yüzüne yani tulumcunun parmaklarını oynatacağı bölüme bir çift olarak yerleştirilir. Çimon/çibular, nav içinde ikiden fazla da olabilirler. Herbirinin sesi tulumcunun ustalığına göre ayarlanır. Tulumdaki kısımlara daha açıklık getirelim: 

    Çimon/çibu: Kamış veya tahıl sapı boğum yerinin bir tarafından diğer tarafın dıştan boğum yerinden içten kesilir. Bu uçta boğum yeri kalacağından kapalıdır, diğer uç açıktır. 16-17 cm boyunda bir boru elde edilmiş olur. Açık uç hafif meyilli olarak düzeltilir. Kapalı kısma doğru borunun bir kısmı çakı ile inceltilerek sesin, hava geçişi ile temini sağlanır. Bu borunun üçte bir kadarı üste kalması şartıyla ikişer santim arayla delikler açılır. Böylece yapılan çimonlar bu şekilde yanyana bağlanıp navın içine yerleştirilir. Çıkan sesler birbiri ile tam manası ile uyumlu olmayabilirler. (Adnan Saygun)

    Nav: Farsça’da iyi oyulmuş odun manasında olup bu tabiri eski Oğuzlarında kullandığı aşikardır. Navlar hafif kıvrık boynuzu andırırlar. Odundan veya şemsiye sapının yarım daire bölümünden yapılırlar. Aslında iç bükey bir teknecikten ibaret olup çimon/ çibular içine yerleştirilir.

    Kar’aşın: Navın son kısmındaki boynuza verilen isimdir. Kaçkar dağı: Koç boynuzunu andıran Gökçe Dengiz batısındaki Kaçkar Dağları da bu isimden esinlenerek verilmiştir.

    Goda: Tulumdan üflenen eğri boruya denir. Bulgarların gayda demeleri ile goda arasında muhakkak bir bağlantı vardır. Bu isim ta Kelt’lerden kalmış olabilir. Eski Bulgar kavimleri Türklerle kardeş kavim olmalarının neticesi olarak kelime Türkçe kökenli de olabilir.

    EVLİLİK:

    Her ne kadar gençlerin fikri alınsa da görücü usulü ile evlenme vardır. Ancak kız istemediğinde kaçma, kaçırma da görülebilmektedir. Az da olsa “berdel “ evlilik vardır. Önceden beri yabancıya kız verme ve yabancıdan kız almadan kaçınılmışsa da şimdi bunun önemi kalmamıştır.

    Düğün adetleri de kaybolan değerler arasındadır. Ancak, horon ve tulum değerini hiç yitirmemiştir.

    Genelde seromoni şöyle gelişir:
    Kız istenir, söz kesilir. Düğün günü kararlaştırılır. Mümkün olduğunca çabuk yapılır. Düğün öncesi akşam kız evinde kına gecesi yapılır. Bu geceye yakın akrabalar koçla geldiklerinden “koç akşamı” da denir. Yine önceden kız oğlan evine, oğlan kız evine bohçalar gönderir. Ve su sayede bahşiş alınır. Oğlan evine dönüldüğünde damat, alayı karşılar, gelin üstüne para ve çerez serper. Bu arada karşılamalar esnasında silahlar atılır. Gelin yengesiyle  gelmiştir. Genellikle bu akşam dini nikah yapılır. Düğünden 15 gün sonra gelin evine gidilir. Gelin yengesiyle geldiğinden onun yardımıyla bu ilk 15 gün eve ve akrabalarla tanışma ve uyuşma sürecidir. Yani gerdek yoktur. Kız evine gidilip gelindikten sonra gerdeğe girilir. 

    İMECE (MECİ):

    Çamlıhemşin’de halk birçok işte dayanışma uygular. Genellikle ev yapımlarında ve harman (çay alma, süpürge yapma, çarık yapma, mısır toplama vs.) dönemlerinde çokça yapılan imece ilişkileri çoğu zaman yapılan işin eğlenceye dönüşmesini sağlardı. Söylentiye  göre Çamlıhemşin evlerinin yükünü taşıyan büyük ağaçların taşınmasında mecilik esnasında taşınan ağacın ortasına tulumcu oturtmak suretiyle ağaç taşınır, böylece tulumun sesi ile ağacın yükü hafifletilmiş olur ve taşıma eğlenceye dönüşürmüş.

    AKRABALIK İLİŞKİLERİ: 

     Akrabalık ilişkileri kuvvetli olup genellikle akrabalar arasında sayı çok zaman 40-50 kişiye kadar çıkabilmektedir. Bugün Hemşin’de ailelerin bireyleri gurbete çıkmışlarsa da geri dönüşlerinde çok zaman aynı evi kullanırlar.

    KOMŞULUK: 

    Hemşin köylerinde köy odaları yoktur. Komşuluk ilişkileri genellikle hayat’ı büyük olan evlerde mahallelinin zaman zaman bir araya gelip eskilerden sohbetler, yaşlı bir köylünün sohbetinin dinlenmesi, çeşitli oyunlar bazen de tulum eşliğinde eğlenceler suretiyle yürütülür. Hemşin’de “önce komşuma sonra bana” komşuluk ilişkilerinin en iyi şekilde yansıtıldığı atasözlerindendir.


    YÖRE GİYSİLERİ

    Kadın giyimi: 

    Üste giyilenler:
    - Köynek: Daha çok kadifeden olan ve bütün kumaşlardan dikilebilen elbisedir. Koyu yeşil, bordo, lacivert ve kahverengi daha çok tercih edilen köynek renkleridir. Küçük yakalı veya düz bırakılmıştır. Etek, kol ve yaka ağzına su taşı, dantel yada fırfır dikilebilmektedir.
    - İçlik: Köynek üzerine giyilen her çeşit kumaştan dikilebilen, kalçaya kadar uzunlukta robadan büzgülü, yuvarlak yakalı ve düğmeli bir giysidir. Daha çok köyneğin renklerinde olmaktadır.
    - Göğüslük: İçliğin üzerine takılır. Renkli ipekli kumaşlardan yapılır. 30 cm eninde 40 cm boyunda kumaştan dikilir. Çocuk önlüğünü andırır. Bel ve koyuna bantlarla bağlanır. Düz, boyuna çizgili veya desenlidir.
    - Kuşak: Yünden el dokuması olup, kare şeklindedir. Bele üçgen şeklinde katlanarak sarılır. Gelinler tarablus denilen ipeklisini, genç kızlar lahuri denilen ipekli yün karışımı bir kumaştan olan kuşakları sararlar. Turuncu, yeşil, kırmızı,  mavi gibi renklerin bir arada desenli olarak kullanıldığı görülür. Arkadan saran kuşak, gün boyu ıslak zeminde çalıştığından kadını oturduğu yerin zararından korumakta,
    - Çuha: Kadife kumaştan dikilen üzeri su taşlarıyla süslü gümüş düğmeli ceket, yaka kol ve cepler ayrı renklerde olan kadife parçaları ile süslenmiştir. Dantellerle süslenebilir.
    - Kokneç: kuşağın üzerine ön tarafa gelecek şekilde takılan siyah ketenden dikilmiş önlüktür. Sol tarafta cep olup kenarları fırfırlıdır. Günlük işlerden kıyafetlerin kirlenmesi ve yıpranması önlenmektedir.

    Başa giyilenler:
    - Çember: siyah ince bir yemenidir. Kenarları çeşitle el oyalarıyla veya boncuk ve pullarla süslenir. Pullu olanına cimpuli yada titiriba denir.
    - Puşi (şar/şay): Yemeninin üzerine ince şerit şeklinde sarılan uzun ipek eşarptır. Alnın orta yerinde düğüm yapılarak şişirilir. Uzun kalan kısımlar arkadan sarkıtılır.  Karışık desenli olduğu gibi turuncu, mor, kırmızı gibi parlak renklerde olanları da vardır.

    Bele takılanlar:
    - Gümüş kemer: Kalın ve inceleri olan bel takısıdır.
    - Tor: Renkli ipekten olup püsküllü kemerdir. Tor üzerine iğnelik, para kesesi, (bezden dikilir) ve çakılık takılır.

    Ayağa giyilenler:
    - Yün çorap:  Beş şişle örülen motifli ve dize kadar olan çoraptır. Motifler yöreye has bir özellik taşır. Çorap motiflerine göre titer, eğrili, kereç, çalikli, acı, elibelinde, koç boynuzu gibi isimler alır.
    - Çarık: Öküz derisinden dikilmiş bir çeşit ayakkabıdır. Bağcıklar önde çaprazlanarak ayak bileğinde bağlanır.

    Takılar:
    - Alınlık: Bir sim iplik üzerine altın liralar dizilerek başa bağlanır.
    - Beşli: Ortada büyük beşi bir yerde, kenarlarında maddi duruma göre üçer, dörder tane Reşat altın liralar bulunur.
    - Hamail: Gümüşten olup nuska şeklindedir. İçine nuska, kuran vs konulan bir süs eşyasıdır.

    Gelinlik: (Erham):

    Günümüz kara çarşafını andırıyor olsa da daha renkli ve daha can alıcıdır erham. Erhamın altından günlük giyilen kıyafetlerin yenileri (kadife tercih edilir) giyilir. Baş aynı şekilde bağlıdır. Ancak üstüne kırmızı renkli bir ipekten yemeni atılır. Üstüne erham geçirilir. Onun da üstüne şar atılır. Gelinin sadece gözleri görünebilecek şekilde ağzı da kapatılır. Buna “tençkap” denir.


    Erkek giyimi:

    Üste giyilenler:
    - Çıkvar( kilot pantolon): Yün kumaştan dikilen bir erkek pantolonudur. Siyah ve gri renktedir. Üst kısım dize kadar bolca dizdan aşağısa dar ve yanlardan düğmelidir.
    - Köynek: Beyaz patiskadan dikilen yakasız önden düğmeli uzun kolludur.
    - Çuha: Pantolona uygun kumaştan dikilen cekettir. Ceketin omuzları hafif bolca, dirsekten sonra dar olup genellikle gümüştür.

    Başa giyilenler:
    - Başlık: Siyah ince kumaştan olupbaşa sarılır, kare biçimindedir. Kulakların üzerinde bağlanır.

    Bele takılanlar:
    - Gümüşlük: Üzerine kama bıçak gibi şeyler takılan gümüş kemerdir. Gümüşlük üzerinde ayrıca parmak uzunluğunda dizili gümüşler ve silah yağlamak için gerekli olan yağdanlık da bulunur.
    - Kuşak: Çıkvar altına beli sıkıca saran yünlü ve beyaz olan bir dikdörtgen kumaştır.

    Ayakkabılar: Çarık adını alan ayakkabının iki yanında kayışlar bulunur. Çapraz getirilerek sıkıca ayak bileğine bağlanır.

    NOT:

    Günümüzde baş bağlama şekilleri ve ayağa giyilen çoraplarda hiçbir değişiklik görünmemektedir. Üste giyilenlerde pek değişiklik olmamakla beraber farklı modeller, renkler ve etek, bluz eklenmiş durumdadır. Eskiden kadife çok giyilmekteydi. Oysa şimdi her çeşit kumaştan giymektedirler. Bele bağlanan el dokuması kuşak, sadece yaşlılar tarafından giyilmektedir. Ayağa giyilen çarık zor dikilmesi nedeniyle zamanla yerini lastik ayakkabıya terk etmiştir.

    Kadın kıyafetlerinin kısmen özelliklerini koruması, yörenin hava şartlarına ve özentili olmamalarına bağlıdır. Yöreye birçok yabancı ve yerli turist geldiği halde halk kendi giyimini benimsemektedir. Ayrıca büyük şehire gidip gelen ve okuyan gençler yöre giysilerinin önemini anladıkları için köylerine döndüklerinde sandıklardan eski giysileri çıkararak giymektedirler.

    Erkek giysileri ise tamamen değişmiş durumdadır. Erkeklerin yaşantılarının büyük bir çoğunluğu şehirlerde gurbetçi olarak geçirmeleri bu değişikliğe sebep olmuştur.

     Çamlıhemşin'in Mahalleleri

    * Liste Alfabetik Hazırlanmıştır.
    Doğal Güzellikler

    Kaçkar Dağları Milli Parkı

    Çamlıhemşin ilçesinin büyük bir kısmı 31 Ağustos 1994 tarihinde  Kaçkar Dağları Milli Parkı olarak ilan edilmişti. Çalışma alanı Milli Park içinde yer almamasına rağmen turizm açısından önemli bir değere sahip olup, gelişmeleri önemli ölçüde etkilemektedir. Bu ksım da Milli Parkın kaynak değerlerinden ve Milli Park olmasının sebeplerinden bahsedilecektir.

    Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın yer aldığı Kaçkar Dağları, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Dilek, Bulut ve Soğanlı Dağları arasında bulunmakta ve Rize dağlarının önemli bir kesimini oluşturmaktadır. Kaçkar Zirvesi 3932 m ile Türkiye’nin en yüksek noktalarından birisidir. Kaçkar dağlarındaki ikinci yüksek nokta ise Verçenik zirvesidir (3709 m).

    Milli Park, Rize il sınırları içerisinde olup, parkın kuzey sınırı Çamlıhemşin ilçe merkezinden 16 km uzaklıktadır. Milli Park sınırları Şekil....’de gösterilmektedir. Güneyde Fırtına Deresini takip eden Milli Park sınırı, Karagöl buzulunu da içine alıp güneye kıvrılır. Kaçkar Dağları’nın güney sırları, milli parkın da güney sınırlarını oluşturmaktadır. Palovit Deresi ve Ayder Platosu parkın kuzey sınırları çizerken, Olgunlar köyü parkın doğu sınırını oluşturmaktadır. Bu sınırlar ile Kaçkar Dağları Milli Park’ı toplam olarak 51550 ha’lık bir alanı kaplamaktadır.

    Milli Parkın Kaynak Değerleri

    Milli Park Kanunu’na (11 Ağustos 1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete) göre: “Milli park, bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletler arası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarını da ifade etmektedir.

    T.C.  Orman Bakanlığı’nın deklerasyonuna göre, bu bölgenin milli park olarak ilan edilmesinin başlıca sebebi, Kaçkar Dağları’nda bulunan buzullardır. Kaçkar dağlarında buzullardan başka, birçok buzul gölleri ve buzul vadileri bulunmaktadır. (Türkiye buzul alanlar yönünden zengin değildir. Buzullar sadece Ağrı ve Kaçkar Dağları ile Hakkari ilindeki dağlık bir bölgede bulunmaktadır.)

    Kaçkar Dağlarının batısındaki Fırtına Deresi ve doğusundaki Hemşin Deresi zengin bir flora ile kaplıdır. Bu bitki örtüsü karstik flora özelliğinde olup gerek alt flora gerekse üst flora endemik türleri içermektedir. Türkiye'de Rhodendron'ların 3000 m ye ulaştığı tek yer burasıdır.

    Ülkemizde Pleistosan'e ait buzul izleriyle beraber aktüel buzlaşmanın birlikte görüldüğü ender yerlerden birisi olan Kaçkar Dağlarında, birçok buzullarla birlikte; buzul gölleri, buzul vadileri, sirkler ve mazeler bulunmaktadır.  Genel olarak granit ve granitik kayaçlardan meydana gelen jeolojik yapı üzerinde Alp Orojenezi'nin derin etkileri görülmektedir. Fauna açısından da zengin olan Kaçkar Dağlarından kurt, ayı, domuz, tilki, yaban keçisi, geyik sansar, çakal, yaban tavuğu vb. bulunmaktadır.

    Kaçkar Dağlarından yükseltinin kısa mesafede artması yaylacılık etkinliklerine bağlı bir takım yayla yerleşim alanlarının ortaya çıkmasına yol açmış, böylece Kaçkar Dağlarında ayrıca yayla yaşam kültürü ve sosyal yaşantısı artı bir değer olarak ön plana çıkmıştır.

    Gelişme Planı

    1994 yılında ilan edilen Kaçkar Dağları Milli Parkı için henüz bir master plan hazırlanmamıştır. Yapılan ön araştırmalara göre, zengin doğal kaynaklarından dolayı park içerisindeki en önemli gelişme dağ turizmi olacaktır. Parkta birçok yayla olması nedeniyle bölgenin yaz kampçılığı açısından bir merkez olması planlanmaktadır. Şekil ....’de gösterilen ön planlama çalışmalarına parkta kamp alanları, günlük ziyaret yerleri, dağcılık ve yayla turizmi alanları bulunacaktır. Bu tip düzenlemeler ile, çok sayıda turist, dağcı ve akademisyenin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bölgeyi ziyaret etmeleri beklenmektedir. Batıdan Fırtına Deresi ve doğudan Kaçkar deresi ile çevrilmiş olan parkta, flora ve fauna açısından zengin bitki türlerini bünyesinde barındıran birçok vadi bulunmaktadır.

    Koruma Altındaki Diğer Alanlar

    Kaçkar Dağları Milli Parkı’na ek olarak Ayder’deki ormaniçi dinlenme tesisi ve Çamlıhemşin ilçesinde bulunan Şenyuva yakınlarındaki ormaniçi su ürünleri üretme tesisleri de T.C. Orman Bakanlığı tarafından koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Ayder’deki 5 ha’lık bir alanı kaplayan ve C grubu dinlenme alanına dahil tesis de 1974 yılında koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Ancak şu anda tüm Ayder bölgesi Kaçkar Dağları Milli Parkı sınırları dahilindedir.

    KORUNMASI GEREKLİ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI

    Zil Kale 

    Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir. İlçe merkezinin 15 km. güneyinde, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 metre dere yatağından yaklaşık 100 metre yüksekliktedir.

    Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kale doğal bir kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Dış kalenin kapısına kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan ikinci bir kapı yardımıyla kale içerisine girilir.

    Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar muhafız binası, şapel ve başkuledir. Kulenin dört katlı olduğu duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu (vadi, manzara) yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktır. Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçlara su akıtıyordu.

    Kalenin kesin yapılış tarihini belirtecek veriler yoktur, 14-15 yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bölgenin ilk çağları gibi orta çağ tarihi de karanlıktır. Hemşin yöresinin İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu zamanlarında tam olarak mı kısmen mi fethedildiğini bilmiyoruz. Varoş Kale, Zil Kale, Cihar Kale ve Pazar Kız Kaleleri hem yörenin, hem de Bayburt'a ulaşan önemli bir ortaçağ kervan yolu üzerinde güvenliği sağlıyorlardı.

    Osmanlıların bölgeyi fethinden sonra kale kullanılmaya devam etmiştir. Kalede bulunan iki el topu Trabzon Müzesindedir.

    Kale-i Balâ (Yukarı Kale)

    Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km. uzaklıkta Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir.

    Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğu, güney ve kısmen kuzey sarp kayalıktır. Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir. Giriş kapısı kuzeybatıdadır.

    Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile ilişkisi açıktır. Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır (14-15. yüzyıl)

    Şenköy Camii

    Son derece meyilli bir arazide yapılmıştır. İki katlı bir camidir. Zemin kat taş duvarlı, esas kat bütünüyle ahşaptır. Geniş saçaklı olan caminin dört omuzlu kiremit kaplı bir çatısı vardır.

    Bölgenin geleneksel ahşap camilerinden birisidir. Ahşap süsleme sadece mahfil korkuluğunda ve minberde görülür. Nakış ve kalem işi süslemeler sadedir. Cami M. 1900 yılında köy halkı tarafından yapılmıştır.

    Şenyuva Köprüsü

    Eski adıyla Cinciva Köprüsü bölgenin yaygın taş köprülerinden birisidir. Tek bir kemerle Fırtına Deresi geçilmiştir. Ayrıca korkuluk duvarı tamir edilerek üzerine demir bir kısım ilave edilmiştir. Köyün yaşlıları H. IIII/M. 1699 tarihli bir kitabesinin 1946 yılındaki bir selde kaybolduğunu kaydederler. Eğer bu doğru ise, yapı bölgenin en eski köprülerinden birisidir.

    Köprüköy Köprüsü

    Fırtına deresi üzerinde kurulu taş köprülerden birisidir. Köprünün batı ayağına küçük bir tabliye kemeri ilâve edilmiştir. Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarları kısmen yıkılmıştır. Köprünün 19. yüzyıl sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir.

    Konaklar

    Çamlıhemşin’in dik yapısı ve arazi mülkiyetine bağlı olarak dağınık bir yerleşim sistemi görülür. Evlerin konumlanması daha çok araziye hakim olan üst kısımda olmuştur. Böylelikle mal sahibi arazisini daha rahat gözleme olanağına sahip olur.

    Büyük taş konaklar, daha çok Rusya’ya gurbete gidip para kazanan yöre halkının ürünüdür. Rusya’da pastacılıkla önemli bir gelir elde eden yöre halkı memleketiyle bağlarını koparmamış aksine daha çok bağlanmıştır. Bu konakları yapabilmek için Rusya’dan malzeme getirmekten hiç çekinmemiş, olanaklarını her şekilde değerlendirmiştir. Ancak Rusya devrimi ile geri dönmek zorunda kalan ev sahipleri konaklarını tamamlayamamıştır. Zamanla da maddi olanakları yeterli olmamış, evler çürümeye, yıkılmaya terk edilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Çamlıhemşin’de geçinemeyen yöre halkının kentlere göç etmesidir.

    Genellikle konak türünden yapılan evler taş malzeme işlenerek yapılmış olup 3 katlı ve üst kısımları ahşap işlemedir. Bazı konaklarda alt katlarda taş işlemeler kullanılmış olup, üst katlarda kimi konaklar dolma taş tekniğiyle ahşap arasına taş doldurmak suretiyle yapılmıştır. Bazı evler ise ahır bölmesi taştan yapılarak üst katlar ahşap malzeme ile boğaz geçme tekniği tatbik edilmek suretiyle imal edilmiştir.

    Konakların mutfak bölümünde ateşin yakılabileceği yontma taşlarla işlenmiş kemer bağlantılar dumanın dışarıya atılmasını sağlayan baca teknikleri ev halkının oturması yemek yemesi için avlu, evin yiyecek ihtiyacının depolandığı maran adı verilen ambar, misafir ağırlamak için düzenlenmiş baş oda bu odalarda banyo ve tuvalet bulunmaktadır.

    Yatak odalarının kapılarının açıldığı hayat bölümü genellikle kış aylarında ısıtma yapılarak ev halkının oturduğu bölüm olup penceresi güneye bakmaktadır. Hayat günümüzde salonun görevini üstlenmektedir. Genellikle hayatlara kapısı açılan  4 yatak odası bulunmakta olup 3 katlı evlerin üst katları da yatak odası olarak kullanılır. Çatılar ise kiremit kaplamadır. Eskiden çam ağacından yapılan harduma örtü malzemesi olarak kullanılırdı.

    Ahşap yapı tekniğinde uygulanan sistemlerde kapı ve menteşenin dışında hiç çivi kullanılmadan ahşap ev ustaları tarafından oyma sanatının en ince teknikleri, kapı, pencere ve köşe bağlantılarında titiz bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Ayrıca evlerin tavanlarında ve gömme dolaplarda ahşap süslemeler, özellikle oturma odaları ya da misafir odalarında ve şömine başlarında çiçek işlemeleri görülmektedir. Bütün bunlar evin inşasına önem veren ustanın estetik kaygılara da önem verdiğini göstermektedir.

    Yukarı Çamlıca mahallesinde;
    Kavak mahallesinde;
    Sırt mahallesinde;
    Serenderler

    Evin yanında hemen göze çarpan yapı serenderlerdir. Bunlar nerede ise Karadeniz evinin simgesi olmuştur. Halk arasında “nayla” da denen serenderler, yiyeceklerin (özellikle mısır, patates, yağ, peynir vb.) doğal şartlardan ve hayvanlardan özellikle farelerden  etkilenmeden korunmasını sağlayan ve direkler üzerine yapılmış, kolay yerleştirilip çekilen bir merdiveni olan ahşap yapılardır. Direkler üzerindeki tekerlek biçimli yapı elemanı, farelerin serendere tırmanmasını önlemek için yapılmıştır. Yapım aşamasında evlere gösterilen özen serenderlere de gösterilmiştir.

    Geleneksel tarzda yapılan hemen hemen tüm yapıların yanında bu yapı biçimiyle karşılaşılmıştır. 2000 yılı bina yapım sonuçlarına göre Konaklar mahallesinde 28 tane, Aşağı Çamlıca mahallesinde 25 tane, Yukarı Çamlıca mahallesinde 25 tane, Kavak mahallesinde 25 tane ve Sırt mahallesinde 11 tane serender olduğu tespit edilmiştir.

    Aşağı Çamlıca Köyü Camii

    Taş duvarlı iki katlı, kırma çatılı bir yapıdır. Zemin kat medrese olarak yapılmıştır. Medrese katına kuzeydoğu köşesindeki kapı ile girilir. Bu kısım epeyce elden geçmiştir. Sadece batı duvarında bir ocak kalmıştır. Harimin ahşap döşemesi son yıllarda betonarme olarak değiştirilmiştir.

    Caminin minberi çok iyi bir ahşap işçiliği gösterir. Sahte kemerli niş kompozisyonları üzerinde bir daireden çıkan S ve C kıvrımları yan yüzleri kaplar. Dilimli kemerlerle taçlandırılan nişler ve üçgen aynalık, sadeleştirilmiş bir barok üslubu yansıtır.

    Mezarlıklar,

    Aşağı Çamlıca mahallesinde, Yukarı Çamlıca mahallesinde
    Köprüler;
    Fırtına deresi boyunca Köprü köyden itibaren muhtelif büyüklükte 10 adet Kemer Köprü bulunmakta, yapım tarihleri tam tespit edilememekle beraber 150 senelik tarihi yansıttıkları bölgede meydana gelen fırtınalara meydan okurcasına ayakta kalmayı başarmışlardır. Yontma taş tekniğiyle yapılan bu köprülerin mimarı yönden taş tekniğinde ayrı bir yeri vardır.

    Okul;
    Konaklar mahallesindeki okul 1938 yılında yapılmıştır.

    Çeşmeler;
    Aşağı Çamlıca mahallesinde 1 tane, Yukarı Çamlıca mahallesinde 1 tane çeşme olduğu arazi çalışmalarında tespit edilmiştir.

    Değirmenler;
    Konaklar mahallesinde Kemer Köprü yanında 2 tane, Merkez mahallesinde İlkokul karşısında 2 tane, Kavak mahallesinde 1 tane değirmen bulunmaktadır.
    KAYNAK ÇAMLIHEMŞİN BELEDİYE RESMİ SİTESİ



Sitemize 378124 ziyaretçigirdi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol